Türkiye’ de Çocuk Koruma Sisteminin Genel Olarak Değerlendirilmesi

Türkiye’ de Çocuk Koruma Sisteminin Genel Olarak Değerlendirilmesi

Her ülke kendi toplumu ve geleceği için korunma gereksinimi duyan az ya da çok sayıdaki çocukları için gerekli koruma programları uygulamaktadır. Zamanla küçülen, zayıflayan ve parçalanan ailenin tek başına çocuğu koruyamadığı düşünülmektedir. Sosyal devlet, çocuğun korunmasında kamunun önemi ve rolünün daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

Ailesi yanında korunamayan çocuklar için yeni bakım modelleri sunulmalıdır. Çocuğun, aile yanında bakım modeli, toplum-temelli bir çocuk bakımı modeli olarak çocuk koruma sistemi içinde önemli bir yer tutmaktadır. Birleşmiş milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocuk koruma sisteminin çocuk bakım uygulamalarının en önemli uluslar arası yasal dayanağıdır. Çocuğun korunması açısından, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türk Medeni Kanunu, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu önemli yer tutmaktadır. Türkiye’de bütüncül, kapsamlı ve tüm kurumların etkin entegre olduğu bir çocuk koruma politikasının var olduğunu söylemek olanaklı değildir. Ayrıca, çocuğun korunmasına ayrılan bütçe olanaklarının yetersizliği, uygulamalarda, bilimsel yönetim ve “yönetişim” ilkelerine aykırılıklar, meslek elemanı sayısının yetersizliği temel sorunlar olarak kendini göstermektedir. Türkiye’de çocuk koruma sisteminin ve tüm çocukların korunmasına yönelik uygulamaların geliştirilebilmesi için yeterli toplumsal bilinçlendirmeler yapılmalı, ilgili yasal düzenlemelerin uygulama güçlükleri ve eksiklikleri belirlenmeli ve giderilmelidir. Ayrıca konu daha profesyonel bir anlayışla ele alınmalı, ilgili meslek elemanları ek eğitimlerle güçlendirilmeli, çalışan personele yapılan ödemeler teşvik edici olmalı, personel niteliği yükseltilmeli, tüm aileler eğitilmeli ve çocuk ihmallerinin önlenmesi amacıyla aileler ev ziyaretleri yoluyla denetlenmelidir. Sonuç olarak, Türkiye’de kendi öz ailesi yanında bakımı sağlanamayan, ailesi yanında olmasına karşın ihmal edilen, yoksulluktan dolayı sağlıklı gelişimi risk altında bulunan olumsuz yaşam koşullarında yaşamaya çalışan, buna karşılık korunma kararı bulunmayan, kamunun herhangi bir şekilde ilgi alanında olmayan çok sayıda çocuk bulunmaktadır. Gelişmiş bir ülkede tüm çocukların bakımı ve korunması kamunun ilgi alanında olmalı, kayıt altına alınmalı, denetlenmeli ve çocuklarına bakabilmeleri için ailelere, gereksinimi duydukları her türlü destek sağlanmalıdır. Ülkemizde, çocukların korunmasına yönelik uygulamalar ve insan kaynağı zenginliği bu alanda oldukça ileri durumda bulunan ülkelerdeki uygulamalarda varolan karakteristik özellikleri taşımaması çocuk koruma hizmetlerinin etkililiğini zayıflatmaktadır. Ülkemiz çocuk koruma sisteminin geliştirilmesi ve iyileştirilebilmesi için ayrıntılı değerlendirmelere gereksinim bulunmaktadır. Bu makalede de çocuk koruma sisteminin değerlendirilmesi ve iyileştirmeler yapmak için önerilere yer verilmiştir. Ülkemiz çocuk koruma sisteminin geliştirilmesi ve iyileştirilebilmesi için ayrıntılı değerlendirmelere gereksinim bulunmaktadır. Bu makalede de çocuk koruma sisteminin değerlendirilmesi ve sistemde iyileştirmeler yapmak için önerilere yer verilmiştir.

Giriş

Bu makalede Türkiye’deki çocuk koruma sistemi ayrıntılı biçimde eleştirel bir bakışla değerlendirilmesi, sistemin tüm çocuklar yararına iyileştirilmesi amacı güdülmektedir. Bunun için önce tarihsel perspektifte çocuk sorununa değinilecek, Çocuk Hakları Sözleşmesinin ortaya çıkışı ve Türkiye çocuk koruma sistemine ilişkin değerlendirmeler yapılarak, sistemde yapılması gereken iyileştirmelere ilişkin önerilere yer verilecektir.

‘Çocukluğun’, insanın gelişim evreleri arasında özel olarak korunması gereken bir dönem olduğu düşüncesi Ortaçağ Avrupa’sında henüz ortaya çıkmamıştı. 17. ve 18. yüzyıllar Avrupa’sında Aydınlanma döneminin ve teknolojik gelişmelerin etkileriyle modern çocukluk anlayışı gelişmeye başlamıştır. Postman (1995)’a göre, ilk kez 19. yüzyılda devletin, çocukların bir koruyucusu olarak yasa yapma hakkı olduğu düşüncesi yeni ve radikal bir fikir olarak ortaya çıkmıştır.

Tüm dünya ölçeğinde var olan sosyoekonomik sorunlardan en çok çocuklar olumsuz etkilenmekte, bazı çocukların temel gereksinimleri karşılanamamakta, sağlıklı bireyler olarak yetişebilmelerinin önünde engeller bulunmaktadır. Zamanla küçülen ve geniş aile desteğinden yoksun kalan bazı ailelerin çocuklarına bakamadıkları durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu çocukların toplumsal sistem tarafından korunması ihtiyaçları söz konusu olmaktadır. Korunması gereken çocuklar olgusu, her toplumun içinde bulunduğu kendine özgü siyasal ve sosyal ortamın, ekonomi politikalarının bir ürünü ve önemli sosyal sorunlardan biri olarak kendini göstermektedir. Bu sorundan etkilenen çocukların profili, sayı ve nitelik bakımından zaman içerisinde değişimlere uğramakta ve sorunu ortaya çıkaran etkiler bağlamında yoğunluğu zaman içerisinde ve ülkedeki konjonktüre göre farklılaşabilmektedir.

Çocuk sorunuyla her zaman yakından ilgili olan sosyal çalışma disiplini, bireylerin yaşadığı toplumla bütünleşmelerine, risk gruplarının sorunlarıyla baş edebilme becerisi geliştirmelerine ve ailenin, özellikle çocukların iyilik halinin sürdürülmesine odaklanan bir meslektir. Sosyal çalışmacıların, aile ve çocuk refahı alanındaki öncelikli görevlerinden biri korunması gereken çocuklarla ilgili, kurum bakımı dışında çocuğun yararını ve iyilik halini gözeten, ihmal-istismarı ‘önleyici’ erken müdahale politikalarının üretilmesine katkı yapmaktır.

Sosyal çalışmanın ‘çocuk refahı alanı’, kamusal çocuk koruma kurumlarınca ihmal-istismar ve kötü muameleye uğradığı rapor edilen çocukların sorunlarına çözüm bulmayı hedefleyen, koruyucu, rehabilite edici hizmetleri içermektedir. Bu alan, sosyal çalışma disiplini açısından her dönemde en temel çalışma alanlarından biri olagelmiştir. Çocuk refahı hizmetleri, korunması gereken çocuklar sorununa çözüm bulabilmek amacıyla ve hızlı gelişmelerin tetiklemesiyle, tarihsel süreçte giderek güçlenmiştir. Sosyal çalışmacılar, çocuk koruma sistemi (ÇKS) aracılığıyla çocukların gereksinimlerinin aile ve diğer sosyal kurumlar tarafından karşılanması, sağlıklı yetişmeleri önündeki engellerin kaldırılması konularında, müdahalelerle mesleki rollerini yerine getirirler.

Korunma ihtiyacı olan çocukların sağlıklı gelişimleri önünde birçok engeller göze çarpmaktadır. İnsan gelişimi ekolojisinde; gelişen insan organizmasıyla, yaşayıp büyüdüğü çevre arasındaki etkileşim, aile ve akrabaları içeren ‘mikrosistem’; çocuğun aktif rol oynamadığı ancak onun yaşantısını ve gelişimini etkileyen kitle iletişim araçları, komşular, akranlar, sosyal hizmet, okul vb. eğitim kurumları, sağlık, sosyal güvenliğe ilişkin kurumlar ve bütün bu sistemlerin kendi içindeki bağlantılarını sağlayan ‘mezzosistem’; kurumların üst düzeyde sosyoekonomik politikaları ile ülkenin ve toplumun inanç, değer ve ideolojilerini içeren ‘makrosistem’ içerisinde çocukların gelişimi olumlu ya da olumsuz yönde değişebilmektedir. Merkezde yer alan çocuk açısından, ekosistemin bu farklı yüzleriyle, aile-akrabalarıyla birlikte uyum içerisinde çalıştığında sistemin dengede olduğu, çocuğun normal gelişimini sürdürdüğü söylenebilir. Çocukla ekosistem arasında uyumun olmaması halinde ise çocuğun gelişimsel dönemleri ve sağlıklı gelişimi açısından çeşitli riskler söz konusu olabilmektedir.

Korunması gereken çocuklar, bir sistem olarak diğer birçok sistemle ilişki ve sürekli etkileşim içerisindedirler. Bu ilişki sistematiği, çocukların yakın aile çevresinden, yaşadığı sosyal çevreye topluma, yasalara ve uygulanan politikalara kadar uzanmaktadır. Bilindiği gibi toplumsal ve ekonomik politikalar, yaşanılan çevrenin kültürel değerleri ve aile ilişkileri insan yaşamını şekillendirmekte ve sistemde meydana gelen herhangi bir değişim bir başka alt sistemi ve dolayısıyla sistemin bütününü etkilemektedir. Bu açıdan, sosyal politikalardaki değişimler, ebeveynlerden birinin kaybı, aile üyelerinin işini kaybetmesi, boşanma gibi sistemde meydana gelebilecek her türlü değişiklik ve olumsuz durum, çocuğu da aynı şekilde etkileyecektir. Ekolojik sistem kuramının sunduğu yaklaşım açısından, “korunması gereken çocuklar” sorununu açıklayabilecek bir çerçeve şu şekilde oluşturulabilir: Ülkemizde var olan korunması gereken çocuklar sorunu, toplumsal değişme, sosyoekonomik değişmeler, göç, kentleşme, işsizlik ve yoksulluk gibi toplumsal değişmeye yol açan yapısal etmenlerle ailelerin durumu ve özelliklerinin (aile yapısı ve işlevleri vb.) etkileşiminin bir ürünüdür. Toplumsal değişme, göç, kentleşme, işsizlik, ve yoksulluk gibi faktörler hem aileleri etkilemekte hem de onlardan etkilenmektedir.

Çocuğun Korunmasında Yasal Düzenlemeler

Tarihsel perspektif açısından, 1924 yılında Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ün de imza koyduğu Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi ile başlayan süreç II. Dünya Savaşının başlaması ile kesintiye uğramış, uluslar arası planda yürütülen çocuk hakları temelli çalışmalar, savaş sonrası kurulan Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün önderliğinde sürdürülmüştür. “Dünyadaki çocuklara asgari bir özen gösterilmelidir” ilkesini temel alan “Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi”, 1959 yılında BM Genel Kurulunda kabul edilmiştir. 1979 yılında ilan edilen “Dünya Çocuk Yılı”nda başlatılan çalışmalar, 20 Kasım 1989 tarihinde Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS)’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır (Müftü, 1997: 18-19).

ÇHS’nin 3. madde 1. bendine göre; “çocuğu ilgilendiren bütün faaliyetlerde, ‘çocuğun yararı’ temel düşüncedir”. Sözleşmede, her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâksal toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğu kabul edilmektedir (Madde 27/1). Çocuğun gelişmesi için gerekli hayat şartlarının sağlanması sorumluluğu, sahip oldukları olanaklar çerçevesinde öncelikle çocuğun ana-babasına veya çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere düşmektedir. Sözleşmeye taraf devletler, ulusal durumlarına göre ve olanakları ölçüsünde, ana-babaya, çocuğun bu hakkının uygulanmasında yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri almakla ve gereksinim olduğu takdirde özellikle beslenme, giyim ve barınma konularında maddi yardım ve destek programları uygulamakla yükümlüdürler.

ÇHS’nin 9. madde 1. bendine göre, “Yetkili makamlar uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar vermedikçe, Taraf Devletler çocuğun; ana babasından, onların rızası dışında ayrılmamasını güvence altına alırlar. Ancak, ana babası tarafından çocuğun kötü muameleye maruz bırakılması ya da ihmal edilmesi durumlarında ya da ana babanın birbirinden ayrı yaşaması nedeniyle çocuğun ikametgâhının belirlenmesi amacıyla karara varılması gerektiğinde, bu tür bir ayrılık kararı verilebilir. Bu maddenin birinci fıkrası uyarınca girişilen her işlemde, ilgili bütün taraflara yapılan işleme katılma ve görüşlerini bildirme olanağı tanınır”. Oysa, Türkiye’de ÇKS’ndeki alan uygulamalarında çoğu zaman çocuğun görüşü alınmadan ailesinden kopartıldığı, kurum bakımına alındığı görülmektedir. ÇHS’nin temel kriterleri, çocuğun yaşama, gelişme ve korunması hakkı, çocuğun öncelikli yararının gözetilmesi, çocuğun görüşünün alınması, ilkelerinin sadece sözde değil uygulamada yerine getirilmesi gerekmektedir.

ÇHS, uluslararası düzeyde çocukların haklarının korunması ve geliştirilmesi bakımından atılan ilerici bir adım olarak, çocuk koruma sistemlerinin de bu felsefeye uygun olarak ‘çocuğun yüksek yararını’ temel alan bir sistem olarak çalışmasını öngörmektedir. Sözleşme, modernitenin tüm yapıları ve değerleriyle hâkim olduğu yirminci yüzyılın ikinci yarısında kabul edilmiştir. ‘Modernlik’, teknolojik, bilimsel gelişmelerin toplumsal kurumlara nüfuz etmesi anlamına gelmektedir. Modern bir çocuk koruma sisteminde de ‘çocukluk’ döneminin, özen gösterilmesi gereken bir dönem olarak ele alınması gerektiği açıktır. Bu açıdan, çocukların korunması, sağlıklı bireyler olarak yetişebilmeleri konusunda ÇHS’de belirtildiği gibi ailenin ve devletin sorumlulukları olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Modern çocuk koruma sistemlerinde, çocuklar ve ailelerin gereksinimleri temel alınarak, sosyal çalışma uygulamalarında özellikle çocuğun iyilik halinin sürdürülmesi konusunda odaklanılmalıdır. Sosyal refahın gerçek anlamını bulduğu ve sosyal hizmet örgütlenmelerinin de buna paralel geliştiği modern toplumlarda, tüm çocukların ve ailelerinin iyilik halini desteklemeye yönelik kapsamlı düzenlemeler, ÇHS’nin ruhuna uygun eksiksiz aile ve çocuk politikaları uygulanmaktadır.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, ‘çocuk sorunu’nun ağırlıkla tartışıldığı bir dönem olarak, çocuklarla ilgili tüm dünya ölçeğinde en önemli belge olan Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS)’nin ortaya çıkmasına sahne olmuştur. Sözleşmede, çocuğun yaşatılması, korunması ve gelişimi bakımından ‘aile’, öncelikli kurum olarak ele alınmıştır. Sözleşmenin 5. maddesinde, ana-baba sorumlulukları ve çocuğun aileden kopartılmadan, aile içerisinde desteklenmesinin önemine vurgu yapılmaktadır. Ailenin gereksinimlerini karşılamak, ebeveynlik becerilerinin geliştirilmesini sağlamak, onların haklarını göz ardı etmeksizin iyi birer ana-baba olduklarını kabul etmek ve kapasitelerini güçlendirmek, temel ilke olarak da çocukların ailelerinden ayrılmasından mümkün olduğunca kaçınmak, ÇHS gereğince devletin görevleri arasında sayılmaktadır.

1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41, 58, 60, 61, 65. maddeleri genelde ailenin özelde de çocuğun korunmasını içeren hükümler taşımaktadır. 1982 tarihli T.C. Anayasası’nda çocuk kavramı ailenin içinde ele alınmış, çocuğun ve ailenin devlet korumasında olduğu ifade edilmiştir (Kontaş, 1992). Anayasanın 2. Maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sosyal devlet olduğuna dair bağlayıcı hüküm yer almakta, bu hüküm Devlete; bireylerin ihtiyaçlarını sağlaması, fakirlik ve eşitsizlikleri asgariye indirmesi, vatandaşların insan onuruna uygun yaşayabilmesi ve yarın endişelerinin azaltılması için gerekli önlemleri alması ve hizmetleri vermesi sorumluluğunu yüklemektedir. “Ailenin Korunması” başlıklı 41. maddesine göre; “Aile, Türk toplumunun temelidir ve Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatları kurar” ifadesi yer almaktadır. Sosyal güvenlik hakkını düzenleyen 61. maddede ise, “Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır ve bu amaçla gerekli teşkilatı ve tesisleri kurar veya kurdurur” denilmektedir.

Aynı şekilde, 2001 yılında yürürlüğe giren 4722 sayılı Yeni Türk Medeni kanununun 185. maddesinde “Eşler, aile birliğinin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler” denilmektedir. Çocuğun yerleştirilmesini düzenleyen 347. maddeye göre ise, “çocuğun menfaati ve bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur ve çocuk manen terk edilmiş halde kalırsa hâkim, çocuğu bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir”.

Ülkemizde planlı kalkınma dönemine 1961 Anayasası sonrasında girilmiştir. Günümüze kadar yapılan dokuz kalkınma planında, korunması gereken çocuklar konusunun nasıl ele alındığına ilişkin ifadeler aşağıda değerlendirilmiştir:

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)’nda, “sosyal hizmetler” başlığı altında, korunması gereken çocuklar konusunda şu tespitler yapılmaktadır: “Sosyal hizmet çalışmaları, çeşitli gönüllü kuruluşlarla kamu kuruluşları tarafından dağınık ve programsız olarak yürütülmektedir. Bu konuda yetişmiş eleman sayısı da yetersizdir. Korunmaya muhtaç çocukların bakımı ve yetiştirilmeleri, çocuk suçluluğunun önlenmesi, intibaksız çocuklar ve geri zekâlı çocuklar meselesinin çözümü, çocuk emeğinin kötüye kullanımının önlenmesi, çocuk refahının sağlanması amaçlanacaktır”.

Bu plan döneminde, 1963 yılında SSYB’na bağlı “Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü”nün kurulmuş olması en önemli gelişme olarak göze çarpmaktadır.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005)’nın 107. sayfasında da, “Kadın, Aile ve Çocuk” başlığında çocuğun korunmasıyla ilgili şu ifadeler yer almaktadır:

“Kimsesiz, aile ve yakın çevresinde yaşaması riskli olan çocuklar yönünden aile dışında alternatif bakım modellerinin geliştirilip yaygınlaştırılması önem taşımaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki 76 adet çocuk yuvası ve 97 adet yetiştirme yurdunda toplam 16.595 korunmaya muhtaç çocuğa hizmet verilmekte olup, ayrıca 421 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilmiş ve 1.730 çocuk da evlat edindirilmiştir. Güçlü bir sosyal güvenlik işlevine sahip olan aileye yönelik destek çalışmalarının kurumsal düzeyde yürütülmesinin önemi, toplumdaki hızlı değişme nedeniyle artmaktadır. Ailenin toplumsal ve ekonomik değişmeye uyum sağlamasına yardımcı olacak tedbirler alınacak, aile bireyleri arasında bağlılık ve dayanışmayı geliştirici ve özendirici politikalara ağırlık verilecektir. Ailenin gelir sürekliliğinin, sağlık ve eğitim hizmetleri ihtiyacının karşılanması ve aileye sosyal güvenlik ve sosyal yardım sağlanması hususunda gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Çocuk yetiştirme, yaşlı ve engelli üyelerin bakımı konularında aile eğitilerek desteklenecek, aile ile ilgili kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanacaktır. Çocuk Hakları Sözleşmesinin ilke ve hedeflerine ulaşmak esastır. Çocuğun bakım ve yetiştirilmesinde ideal ve öncelikli ortamın aile olduğu ilkesinden hareketle, özürlü çocuklar ve korunmaya muhtaç çocukların ailesi yanında korunup yetişmesini sağlamak üzere aileye yönelik sosyal destek programlarına ağırlık verilecektir”.

Bu plan döneminde, 2001 yılında 4722 sayılı Yeni Türk Medeni Kanunu ve 2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK)’nun yürürlüğe girmiş olması önemli gelişmelerdir.

Kalkınma planlarının ortak vurgusu olarak; korunmaya muhtaç çocukların bakımı ve yetiştirilmeleri, çocuk refahının sağlanmasının amaçlandığı, ailenin korunmasının öncelikli olarak ele alınacağı ve aile kurumunun her bakımdan güçlendirilerek, kalkınmaya paralel olarak ekonomik ve sosyal yapıdaki değişme ve gelişmelere uyum sağlamasına yardımcı olacak tedbirlerin alınacağı ifade edilmiştir. Korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılmasına yönelik politikaların uygulanmasında ilgili bütün kuruluşların etkin işbirliğinin sağlanacağı, kurum bakımı yerine mümkün olduğu kadar aile içinde bakım hedef alınarak hizmetlerin bu yaklaşımla organize edileceği, ailenin güçlendirileceği ilkelerine yer verilmiştir. Ancak, hükumetlerin çocuk sorununa gereken önemi vermemesi nedeniyle yukarıda belirtilen planların çoğu politika uygulamalarında karşılığını bulamamış, sosyal sorunların çözümü konusunda ne yazık ki gerekli ilerlemeler kaydedilememiştir.

Daha önce belirtildiği üzere; “çocuk koruma sistemi” denilince, bir toplumda çocukların ihmal ve istismardan korunması için, çocuğun tam iyilik halinin devamını hedefleyen hizmetlerin organize edildiği yasal ve örgütsel yapıdan bahsedilmektedir. Türkiye’de çocuk koruma sistemi, SHÇEK tarafından biçimlendirilmiştir.

Aydınlanma döneminin etkileriyle modern çocukluk anlayışı gelişmeye başlamış ve 18. yüzyıldan sonra çocuğun korunmasında ailenin yanı sıra devletin de sorumlulukları olduğu anlayışı sonucu etkili olmuş ve bu kavrayış çocuk koruma sistemlerinin yasal ve örgütsel açıdan ortaya çıkmasının zeminini oluşturmuştur. Her ülkenin kendi gelişmişlik düzeyi, ekonomi uygulamaları ve sosyal politikalarının aynı şekilde ÇKS’lerine yansıdığı söylenebilir.

Tarihsel süreçte, ülkelerin gelişmişlik seviyesiyle de bağlantılı olarak çocuk refahı politikaları, yasal ve örgütsel açıdan önemli değişimler geçirmiştir. Çocuğa bakış açısındaki ve çocuk refahı politikalarındaki bu gelişmeler, çocuk koruma sistemlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Günümüzde çocuk koruma sistemleri; devletin çocuk refahı hizmetlerinin organize edildiği, ÇHS gereğince çocuğun ihmal ve istismardan korunması, toplumsallaşması gibi ‘çocuğun yüksek yararını’ temel alan hizmetlerin yürütüldüğü yasal ve örgütsel yapılardır. Çocuk koruma sistemleri, ülkelerde yaşanan sosyal sorunlar, göçler, mülteci sorunları, işsizlik ve yoksulluk gibi çocukların iyilik halini tehdit eden risk faktörleri karşısında, onların gereksinimlerini karşılamak ve çocuk ihmallerini önlemek hedefiyle, çağdaş toplumsal refah sistemlerinde yerlerini almışlardır.

Çocuk koruma sistemi bu amaçlara hizmet ederken, toplumda varolan diğer sosyal sistemlerle de sürekli olarak karşılıklı etkileşim ve işbirliği içerisinde bulunmaktadır. Uluğtekin (1991)’e göre; “kuşkusuz tüm bu sosyal refah sistemleri de içinde bulundukları toplumun yapısından, yani toplumdaki üretim ve mülkiyet ilişkileri, teknolojik düzey, siyasal düzen, hukuk düzeni ile demografik koşullardan etkilenir. Başka bir deyişle, gerek sosyal refah sistemi gerekse çocuk koruma sistemi, içinde bulunduğu toplumsal ekonomik yapının bir parçası olarak ondan etkilenir ve onu etkiler. Sistemler arası ve sistemler içi ilişkiler bu genel yapının koşullarınca belirlenmektedir”.

Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi

Sosyal hizmetlerin tek elde toplanması amacını güden 2828 sayılı SHÇEK Kanun, 1983 yılında çıkartılmıştır. Bu kanunla, dağınık haldeki çocuk koruma hizmetlerinin belirli ölçülerde bir araya toplanması amaçlanmıştır. En büyük yenilikler, yeni kurumun muhtaç kişilere “aile bütünlüğü” içinde parasal ve malzeme olarak sosyal yardımlar sağlaması yetkileriyle donatılması ve korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili hizmetler merkezi idarenin sorumluluğu altında ve tek kurum bünyesinde yürütülmesi anlayışı olmuştur. Bu yeni kuruma, hizmetlerin geliştirilmesi ve düzenlenmesi konusunda geniş bir mevzuat hazırlama yetkisi verilmiştir. Böylelikle 1940’lı yıllardan itibaren çocuğa ilişkin iyi niyetli ancak ağır aksak yürüyen düzenlemeler ve Türkiye çocuk koruma sistemi, hiç değilse çağdaş bir anlayış açısından önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Uluğtekin (2001: 17); yasanın önemini belirtmekle beraber, “bu yasanın aileyi ve çocuğu bir arada desteklemeyi amaçlayan yaygın politika ve örgütlenme biçimine sahip olmadığı” eleştirisini getirmiştir.

Aile parçalanmaları, ebeveyn ölümü gibi nedenlerle korunma gereksinimi ortaya çıkan çocuklara yönelik hizmetler sunan SHÇEK, Türkiye’deki çocuk koruma sistemi açısından en önemli düzenleme olan 2828 sayılı kanunla hizmet vermektedir. Bu kanun, aile ve çocuk refahı alanında var olan dağınıklığın belirli ölçülerde giderilmesi amacıyla çıkartılmış ve SHÇEK Genel Müdürlüğü, korunmaya muhtaç çocuklara, ailelere yönelik sosyal hizmetleri planlamak, uygulamak, rehberlik hizmetleri sağlamak, yönlendirmek, koordine etmek ve denetlemekle görevli ve yetkili kılınmıştır. 2005 yılında çıkartılan Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) ile ise özellikle suça sürüklenen çocukların da korunması hedeflenmiş, “çocuğun barınması” ve “danışmanlıkla” ilgili tedbirlerin uygulanması konusunda SHÇEK yükümlü kılınmıştır.

Çocuk Koruma Sisteminin Niteliği ve Niceliği

SHÇEK’de çalışan toplam personel sayısı 9.111, tahsis edilen kadro sayısı ise 12.634′dür. Kurumun bakım sistemini oluşturan “çocuk yuvaları”, 12 yaşından küçük çocukların; “yetiştirme yurtları” ise genellikle 13-18 yaş arası çocukların bakıldığı kuruluşlardır.

Aşağıdaki tabloda, ülkemiz çocuk koruma sistemini oluşturan SHÇEK’e bağlı kuruluşlar ve kapasite durumlarına ilişkin sayılara yer verilmektedir:

Tablo 1: Temmuz 2008 itibariyle SHÇEK’in Kuruluşlarında Mevcut Kapasite ve Bakılan Kişi Sayısı

Sıra No Kuruluşun Adı 2008 Temuz Ayı itibariyle SHÇEK’na Bağlı Çocuklara ve Ailelere Yönelik Kuruluşların Mevcut Durumu
Sayı Kapasite Kayıtlı Kişi Sayısı Fiilen Bakılan Kişi Sayısı (Yatılı) 2008 Yılında Hizmetten Gündüzlü Yararlanan Kişi Sayısı
1 Çocuk Yuvası (0-6) 16 958 1023 544 0
2 Çocuk Yuvası (7-12) 56 3863 4181 2725 0
3 Çocuk Yuvası (0-12) 23 3290 4046 2437 0
4 Sevgi Evi (0-12) 7 660 641 514 0
5 Sevgi Evi (13-18) 3 216 243 194 0
6 Kız Yetiştirme Yurtları 46 2753 3811 2162 0
7 Erkek Yetiştirme Yurtları 64 5078 6491 3584 0
8 Kor.Bak.ve Sos.Reh. Mrk(7-18) 8 182 222 101 0
9 Bakım ve Reh. Merkezi 47 3434 3609 3458 307
10 Kadın Konukevi 23 463 329 329 0
11 Toplum Merkezi 73 0 46676 0 46676
12 Aile Danışma Merkezi 47 0 7423 0 3596
13 ÇOGEM Yatılı 15 440 337 257 0
14 ÇOGEM Gündüzlü 25 0 7251 0 6857
15 ÇOGEM Yatılı – Gündüzlü 3 61 774 0 466
16 Gözlem Evi (İlk Adım İstasyonu) 8 107 907 39 1620
17 Çocuk Evi (0-12) 49 274 225 225 0
18 Çocuk Evi (13-18) 15 103 144 110 0
GENEL TOPLAM 538 21882 88333 16679 59522

SHÇEK, 2007 Yılı Değerlendirme Raporuna göre, SHÇEK’in bütçesinin % 47’si çocuk ve gençlik hizmetlerine, % 16’sı sosyal yardım hizmetlerine ayrılmaktadır. Rapora göre; “SHÇEK’in faaliyetleri için; 2002 yılında 121 milyon TL olan kurum bütçesi 2007 yılında % 500’den yakın artışla 791.5 milyon TL’ye yükseltilmiştir. Kurum bütçesinin yaklaşık % 30’dan fazlası personel ve SGK giderlerine, % 40’ı mal ve hizmet alımı giderlerine, % 10’dan fazlası sosyal yardımlar, çocuklara verilen harçlıklar, eğitim giderleri olan cari transferler giderlerine ve % 10’u da yatırım, onarım ve kurumların tefrişi gibi kalemlere ayrılmıştır. 2000’li yıllarda sadece 3.000 kişiye aylık 50 TL nakdi yardım verilmiş iken 2006 yılında 27.319 kişiye aylık 200 TL’den fazla olmak üzere 41 milyon TL tutarında ayni-nakdi yardım yapılmıştır”. Devletin sosyal hizmetler alanına daha fazla kaynak aktarması yanında, 2000 yılında, kurumda 811 SHU ve 150 Psikolog ve 65 doktor görev yaparken, 2006 itibariyle bu sayı 1.140 SHU ve 221 Psikolog ve 108 doktora yükseltilmiştir. Ayrıca, kadrolu devlet memuru olarak 106 çocuk gelişimcisi, 913 öğretmen, 115 doktor, 108 fizyoterapist, 504 hemşire, 64 diyetisyen, 398 çocuk eğiticisi, 198 bakıcı anne ile özel hizmet alımı yoluyla çalıştırılan 6329 yardımcı hizmetli geçici statüde çalışan personel kurumda görev yapmaktadır. Ancak personel niceliği ve niteliğinin devletin bu en zor sosyal görevlerinden birisini başarılı bir biçimde yerine getirebilecek bilgi ve donanımda olmadığını söylemek abartılı olmayacaktır.

Nüfusu ülkemizle benzer sayıda olan İngiltere’de sosyal hizmetler alanında çalışan 100 binden fazla sosyal çalışmacı, psikolog meslek elemanı bulunmaktadır. Bu sayıların niceliği bile, ülkemizde sosyal politika uygulama düzeyinde sosyal sorunların çözümü, sosyal hizmetlerin yürütülmesi konusunda ne kadar büyük olanaksızlıklarla karşı karşıya olunduğunu gözler önüne sermektedir.

Çocuk Koruma Sisteminde Çocuklara Yönelik Geliştirilen Hizmet Modelleri

a) Kurum Bakımı

Kurum bakımı, çocuğun kendi evinden uzakta olduğu 24 saatlik tam zamanlı bir bakımdır. Bu bakım türü, ülkemiz gibi sosyoekonomik yönden az gelişmiş toplumlarda korunması gereken çocuklar için sunulan en yaygın hizmet türüdür. Nitekim, ülkemizde halen 20.000 çocuk kurum bakımı altında bulunmaktadır. Kurum bakımı, küçük grup evlerinde ya da yatılı kurumlar olan yuva ve yurtlarda verilebilmektedir. Ancak, daha önce de vurgulandığı üzere bu bakım türünün pek çok sakıncaları bulunmaktadır. Öncelikle, çocuklarla birebir ilişkinin yeterli düzeyde kurulamaması, tek tek ilgi, şefkat ve sevgi gösterilmemesi, uyaran eksikliği sonucu çocuklarda içe kapanma, yetersiz sosyalleşme problemleri ve davranış sorunları ortaya çıkmaktadır.

SHÇEK’in kurum bakımı sistemini oluşturan “çocuk yuvaları”, 12 yaşından küçük çocukların; “yetiştirme yurtları” ise genellikle 13-18 yaş arası çocukların bakıldığı kuruluşlardır. 1997 yılında 572 sayılı KHK ile SHÇEK kanununa eklenen yatılı “çocuk ve gençlik merkezleri” (ÇOGEM)”nde; “ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlikelere karşı karşıya kalan veya sokakta çalışan çocuk ve gençlerin rehabilitasyonlarını ve topluma kazandırılmalarını sağlamak” amaçlanmaktadır. Ayrıca, 7 Temmuz 2005”de kanuna eklenen “çocuk evi”, toplu kuruluşlar yerine en çok 6-8 çocuğun barındığı ve “sevgi evleri”, kuruluş bakımı yerine daha küçük birimlerde, aile ortamına benzer yapılar, küçük müstakil binalarda bakım hizmeti verilen kuruluşlar olarak tanımlanmıştır.

Yapılan birçok araştırma; en iyi kurum bakımının dahi çocuğun fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimine uygun olmadığını ortaya koymuştur.

Bıyıklı (1982), yetiştirme yurduna yuvadan gelen 7-11 yaş grubundaki çocuklarla, aileleri yanında yaşayan aynı yaş grubundaki çocukları, zihinsel ve psikososyal gelişim alanları açısından karşılaştırmıştır. Düşük sosyoekonomik düzeyde ailesinin yanında kalan 60 çocuk ile kurum bakımı altında bulunan 60 çocuk araştırma kapsamına alınmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda, aileden ve yakın sosyal çevreden yoksun, anne sevgisi ve ilgisi görmemiş, uyaran eksikliği çeken çocukların zihinsel gelişiminin, ailesi yanında kalan çocuklara oranla düşük olduğu bulunmuştur. Toplumsallaşma, sorumluluk, dil gelişimi, bağımsız etkinlik gibi konularda uyum sorunları gözlenmiş ve 7 yaş grubu yuvada kalan çocukların ailesinin yanında kalan çocuklara göre daha geride oldukları saptanmıştır.

b) Koruyucu Aile Hizmeti

Aile parçalanmaları sonucunda, çocuklar bir süre ailesinden ayrılmak zorunda kalabilmektedirler. İşte bu süre içerisinde ailesinden ayrılmaları yönünde karar verilen çocukların, bu süreci kurum bakımı yerine başka bir aile yanında geçirmeleri daha yararlı olacağı düşüncesi, bu bakım türünün geliştirilmesini sağlamıştır. Buradaki amaç, çocukların ailelerinde ayrı oldukları bu zorlu dönemi en asgari zararla, fazla örselenmeden geçirmelerini sağlamaktır. Koruyucu aileler, sosyal çalışmacılar tarafından ayrıntılı sosyal inceleme ve değerlendirmelerle seçilen geçici anne babalardır. Çocukların, kendilerini koruyacak, sevecek, destekleyecek, onlara güven sağlayacak, sosyokültürel ve ekonomik gereksinimlerini karşılayacak bir aileye ihtiyacı olduğu düşüncesi bu uygulamanın temelini oluşturmuştur. Çocukların kendi ailelerince bakım ve korunma olanağı bulamadığı durumlarda, onları kurum bakımına almak yerine bu süreci başka bir aile yanında geçirmeleri ve normal yaşamlarına devam etmelerini sağlamak, çocuğun yararı için en doğru çözüm olarak görülmektedir. Türkiye’de koruyucu aile bakımı, 1961 yılında uygulanmaya başlamıştır. SHÇEK 2007 Yılı Değerlendirme Raporuna göre, 240 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilmiş, halen, 973 çocuk koruyucu aile yanında bakılmakta olup, 1983 yılından bugüne kadar toplam 4.353 çocuk koruyucu aile hizmetinden yararlandırılmıştır.

Gelişmiş ülkelerde, korunması gereken çocukların % 75’i koruyucu aile yanında bakılmakta iken, Türkiye’de bu oran sadece % 4’dür. Bunun nedenlerinden birinin ÇKS’nde, sosyal çalışmacı sayısının çok yetersiz oluşu sonucu aile ve çocuk değerlendirmesinin gerektiği ölçüde ayrıntılı ve hızlı yapılamaması olduğu düşünülmektedir. Bir diğer neden de SHÇEK tarafından koruyucu ailelere ödenen ücretlerin 300 TL’ye yükseltilmesine karşın, bu toplum temelli bakım hizmetine toplumun gerektiği ölçüde katılım göstermemesidir. Ayrıca, bugünkü yönetmeliğe göre koruyucu aile işlemleri il sosyal hizmetler müdürlüklerince yürütülmekte olup, dosyayı tamamlama ve il müdürlüğüne sunma yetkisi yuva müdürlüklerine verildiği takdirde, bürokrasi azaltılarak, koruyucu aileye yerleştirilen çocuk sayısının artırılabileceği düşünülmektedir. Çünkü koruyucu aileler, çoğunlukla il müdürlüğü yerine direkt olarak kuruluşlara bu yönde müracaatlarda bulunmaktadırlar.

c) Evlat Edinme

Evlat edinme, doğal ailesini kaybetmiş olan, sağlıklı koşullar altındaki aileler tarafından yetiştirilmesi mümkün olmayan çocuklar için aile sağlamanın; yasal, sosyal ve psikoljik yöntemidir. Yeni Türk Medeni kanunun, 305’den 320’ye kadar olan maddelerinde evlat edinmenin çerçevesi çizilmiştir. Buna göre; 30 yaşını dolduran bireyler ve 30 yaşını dolduran, 5 yıllık evli olan çiftler evlat edinebilmektedir. Evlat edinilecek çocuk ve ebeveyn adayı arasında 18 yaş fark olması zorunludur. Türkiye’de her yıl 3.000 evlat edinme müracaatı olmakta, ancak sadece ortalama 500 çocuk aileye yerleştirilebilmektedir. Bunun nedeni İstanbul, Ankara gibi büyük metropollerde bile sadece birkaç sosyal çalışmacının evlat edinme dosyalarına bakması ve bu nedenle sosyal inceleme ve aile ve çocuk değerlendirmelerinin gerektiği hızda yapılamamasıdır.

SHÇEK Faaliyet Raporuna göre; 2007 yılında 578 çocuk evlat edindirilmiş, 1983 yılından bugüne kadar SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından evlat edindirilen çocuk sayısı 8.940’ı bulmuştur. Derinlemesine aile ve çocuk değerlendirilmesi yapıldığında, bu hizmetin “çocuğun yüksek yararına” yönelik daha işlevsel hale gelebileceği, evlat edindirilen çocuk sayının artırılabileceği düşünülmektedir.

d) Çocuğun Aile İçinde Bakımı ve Korunması

Çocuğun aile içinde bakımı ve korunması, toplum-temelli bir hizmet modeli olarak bu makalede korunması gereken çocuklara yönelik çocuğun yararını gözeten ideal sosyal çalışma uygulaması olarak ele alınmaktadır.

Tüm anne babalar çocuklarını en iyi biçimde yetiştirmek isterler ancak, ana babaların yaşam koşulları ve yaşam olayları her zaman bunu olanaklı kılmamaktadır. Bazı aileler, aile bütünlüğü dağıldıktan sonra fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik nedenlerle güçsüz kalarak, sorunlarını çözemez bir hale gelerek çocuklarına bakamayacak duruma düşebilmektedirler. Ailedeki çözülemeyen problemlerden dolayı, çocukları kurum bakımına alındıktan sonra, aileler normal koşullarına döndüklerinde ya da ailelerin gereksinimleri karşılandığında, aileye sosyal çalışma müdahalesi yoluyla “ailenin yeniden birleştirilmesi” çözümü sonucu, çocuklar ailesine dönebilecek ve normal yaşamlarına devam edebileceklerdir. Zaten, çocuk için sosyal çalışmanın temel felsefesi açısından doğru olan yöntem de budur.

2828 sayılı SHÇEK Kanunu’nda yer alan sosyal yardım uygulamaları ile temel gereksinimlerini karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere sosyal yardım sunulmaktadır. 28.09.1986 tarihinde yürürlüğe giren; 29.12.1993, 10.04.1997, 31.03.2005 ve 01.07.2006 tarihlerinde bazı maddeleri değiştirilen “Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği” hükümleri çerçevesinde verilen “sosyal yardım”; yoksulluk içinde olup temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken kişilere ve ailelere kaynakların yeterliliği ölçüsünde yapılan ayni ve nakdi yardımları kapsamaktadır. Bu çerçevede, kişinin asgari yaşam seviyesine ulaşması amacıyla sorununu çözümleyebileceği süreler içinde (6 ay, 1 yıl ve daha uzun süreli) veya geçici nitelikte ve değişen miktarda yardım sağlanabilmektedir.

“Ayni yardım”, yiyecek, giyecek, yakacak, kırtasiye, tıbbi araç-gereç ile rehabilitasyon amaçlı protez araçları gibi sosyal inceleme raporuyla müracaatının ihtiyacına göre verilecek mal ve malzeme yardımı; “nakdi yardım” ise, sosyal inceleme raporu sonucunda müracaatçının ihtiyacına göre verilecek para yardımıdır. Sosyal yardım miktarı ise en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) % 40”ı dır. Bu miktar 2009 yılı Temmuz ayı itibariyle 212.50 TL”dir.

Yönetmeliğe göre, çocuklar açısından ayni nakdi yardımdan yararlanabilecek öncelikli nüfus grupları, korunma kararlı kuruluşta bakılan çocuklardan ailesi yanında bakılabilecek olanlar, korunma kararlı olup yuvaya yerleştirilmek için sırada bekleyen çocuklar, hakkında korunma kararı alınmak talebiyle başvuruda bulunulup korunma kararı alınmaksızın ekonomik destek ile ailesi yanında bakılabilecek durumda olan çocuklar ve korunma kararı olmamakla birlikte, eğitimine devam etmekte ekonomik güçlükler yaşayan ilk ve orta öğretim öğrencileridir.

Bu kapsamda SHÇEK Genel Müdürlüğü’nde, kurum bakımı altına alınmış olan çocukların tekrar aile veya akraba yanına döndürülmesi ‘ailenin yeniden birleştirilmesi’ yönünde çalışmalar yapılmaktadır. 2005 yılından sonra; Türkiye çapında 1.839 çocuğun, İstanbul’da ise 222 çocuğun aile ve akraba yanına döndürüldüğü bildirilmektedir (SHÇEK, 2007).

SHÇEK 2007 Yılı Faaliyet Raporuna göre; “bir yıllık sürede, toplam 16.526 çocuğa ayni nakdi olarak sosyal yardım sağlanmıştır. Bunlardan 4.640’ı korunma kararı olan çocuklar, 10.225’i korunma kararlı statüde olup kurum bakımına alınmadan sosyal yardım yapılanlar, 1.661’i ise korunma kararı olmaksızın yardım yapılan çocuklardır”. Rapora göre, kurum bakımında yuvada kalan çocukların aylık maliyeti 900 TL, aile yanında desteklenen çocukların maliyeti ise 300 TL’dir. Dolayısıyla aile ve akraba yanında çocuğun desteklenmesi hem 1/3 oranında daha ekonomik, hem de çocuğun sağlıklı kişilik gelişimi için çok daha elverişlidir. Ancak, SHÇEK’de yürütülen uygulamalarda olduğu gibi, aileye sadece para yardımı yapmak yeterli değildir. Ailenin duygusal gereksinimleri, psikososyal sorunlarının çözümü konusunda aile danışmanlığı ve rehberlik hizmetleri geliştirilmeli, aileye sosyal çalışma müdahalesi yoluyla ailenin iyilik halinin devamı sadece maddi bakımdan değil bütün açılardan desteklenmelidir.

Ülkemizin çocuk koruma sistemi olan SHÇEK’te, kurum bakımında bulunan 20.000 çocuğa oranla 2007 yılında 24.340 çocuğa sosyal yardım verilmesi ve SHÇEK’e ayrılan bütçenin son yedi yılda yedi katına çıkartılması daha önceki dönemlere kıyasla olumlu gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Ancak MERNİS verileri temelinde, nüfusun % 8’inin yoksul olduğu hesaplandığında iki milyondan fazla çocuğun halen yoksulluk riski altında yaşadığının tahmin edildiği daha önce de belirtilmişti. Bu rakamın yanında, ÇKS tarafından bir şekilde müdahale edilen toplam 50.000 çocuğun gerçek korunması gereken çocuk sayısının yirmide birini dahi oluşturmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu şekilde bakıldığında, ülkemiz açısından olumlu gelişmelere rağmen çocuk koruma sisteminin ne kadar yetersiz olduğu ve çocuğun korunması konusunda ne kadar büyük eksiklikleri bulunduğunu görmek olanaklıdır.

Dolayısıyla ülkemizdeki sosyal politika açısından, ‘çocuğun korunması’ konusunu devlet politikası haline getirerek, tüm toplumun entegre edileceği, yeterli kaynak ve finansman sağlanan çağdaş bir çocuk koruma sistemi oluşturmak gereksinimi kendini göstermektedir.

Tartışma Ve Sonuç

Genelci sosyal çalışma uygulaması, gereksinim odaklı (need-based) faaliyet gösteren bir yaklaşım olup sosyal çalışmacılar; mesleki bilgi ve profesyonel değer sistemi aracılığıyla, müracaatçıların gereksinimlerinin ortaya çıkartılmasını sağlarlar. Bu, sosyal çalışmanın temel ilkelerinden biridir. Sosyal çalışmacılar, teorik bilgi temelini kullanarak müracaatçının hissettiği gereksinimlerden başlayıp müracaatçı ile birlikte söylenen ve hissedilen gereksinime yanıt verecek hedefleri belirleyerek, gerekli mesleki müdahaleleri gerçekleştirir. Ashman ve Hull (1999: 40)’a göre; “genelci sosyal çalışma uygulamalarında, ailenin problemleri ancak onun ‘gereksinimle

Bir yanıt yazın

Quick Navigation
×
×

Cart

Buy for 150,00  more and get free shipping