Sosyal Alanda Yaşanan Kavram Kargaşasının Çözümü İçin Bir Katkı

Sosyal Alanda Yaşanan Kavram Kargaşasının Çözümü İçin Bir Katkı

Social work (sosyal çalışma) bir meslek ve uygulama alanını tanımlarken, social services (sosyal hizmetler) ise devletin kamu ve özel sektör eliyle sunduğu; sosyal refah, sağlık, eğitim, belediyelerin faaliyetleri, adalet, rehabilitasyon hizmetleri, konut, sosyal güvenlik, eğlence ve boş zaman etkinlikleri vb. çok geniş alanda hizmetlerin genel ifadesidir.

Dost pervasız, felek acımasız, zamanın da dur durağı yok dert çok, dert ortağı yok, düşman kuvvetli, talih düşkün… (Fuzuli)

Esasında sosyal çalışma, sosyal hizmetler alanında etkinliklerde bulunan mesleklerden sadece birisidir. Örneğin sağlık hizmetleri alanında, esas meslek “tıp” ve doktorlardır. Sosyal çalışma ise tıbbi alanda sağlık hizmetlerinin planlanması, uygulaması, yaygınlaştırılması, adil dağıtımı, bireylerin bu hizmetlerden en yüksek seviyede yararlanması, hasta hakları ve bireylerin iyilik halinin desteklenmesi anlamında tıp mesleğine katkılarda bulunan disiplinlerden sadece bir tanesidir.

Sosyal çalışma, batı toplumlarında ortaya çıktığında önceleri sadece sosyal refah hizmetleri alanında etkinliklerde bulunurken, anahtar ögesi “toplumdaki ve bireydeki değişimi” sağlıklı bir şekilde yönetmekti. Hatta “değişme ajanı” olan bu mesleğin, son derece dar bir alanda sınırlandırılmasının yetersiz olduğu görülerek, mesleğin insanın tüm yaşam alanlarına ve sosyal hizmet etkinliklerinin tümüne yayılması gerektiği görülmüştür. Bu yönelime neden olan düşünce sistemi ise, toplumda var olan çelişkileri ve bireyin uyum ve fonksiyonelliğinin optimal düzeyde gerçekleşmesini, birey ve toplumun gelişmesini hedefleyen sosyal çalışma mesleğinin eğitim, sosyal refah, sağlık, adalet vb. bütün sosyal hizmet alanlarında etkinlikler gerçekleştirerek bu amaca ulaşabileceği gerçeğidir.

Kongar (1972:36)’a göre, toplumsal yaşamın karmaşıklığı artık insanlara hizmet götürülen alanlarda ekip çalışması yapılması gerektirdiğini ve her alanda esas meslek sahipleri yanında yardımcı meslek gruplarından da profesyonel çalışanlara gereksinim duyulmaktadır. Bunun en güzel örneği, tıp alanında doktorlardan başka, eczacılar, sosyal çalışmacılar, hemşireler, kimyagerler, biyologlar, sağlık memurları vb. birçok meslek elemanı birlikte çalışmalar yürütmesidir.

Bu nedenle, sosyal çalışma mesleğinin tüm sosyal hizmetleri yerine getirdiğini söylemek ve sosyal hizmet uzmanı tanımlaması, son derece geniş ve gerçekçi olmaktan uzaktır. Bu kavramın, zaman içerisinde havada kalan bir tanımlamaya dönüştüğünü görebilmek olanaklıdır. Çünkü sosyal hizmet alanlarında, sosyal çalışma mesleği dışında, onlarca daha meslek grubu vardır. Esas sorun bu mesleğin, etkinliklerde bulunduğu tüm alanlarda mesleğe özgü farklı niteliklerini ortaya koyabilmesi ve bu yönüyle diğer mesleklerden ayrılması ve ağırlığını koyabilmesi sorunudur. Bu ise hamaset dolu söylemlerle değil, yetişmiş meslek elemanı sayısının ve niteliğinin artırılmasıyla olanaklı hale gelebilecek bir konudur.

Çünkü sosyal çalışma, bireyi ve toplumu konu edinen ve sosyal sorunların çözümü üzerine odaklanan bir meslek ve disiplindir. Sosyal çalışmayı diğer sosyal bilimlerden ayıran özellik ise direk uygulamaya yönelmesi ve kendisini var eden sosyal sorunların (bireylerin ve toplumun yarattığı) çözümüne soyunmasıdır. İşte asıl problemde burada başlamakta olup, mesleğin niteliği, bilgisi ve uygulama alanlarının netleştirilmesi açısından bir takım güçlükler ortaya çıkmaktadır. Özellikle temel felsefesi, yaklaşımların belirlenmesi bu güçlüklerin en kilit noktasını teşkil etmektedir. Çünkü, sosyal çalışmanın odağını oluşturan “insan ve toplum” esasında tüm sosyal bilimlerin üzerine odaklandığı iki önemli konudur.

Schwartz, “sosyal çalışmayı” birey ile toplum arasındaki her ikisinin de karşılıklı doyum gereksinimlerini karşılamakta bir amaç olarak tanımlamıştır. Ancak, karmaşık ve değişmekte olan toplumsal yapıda bireylerin üretken ve kendini gerçekleştirmiş bir unsur olarak topluma katılma arzusu ile toplumun kendi üyelerini geliştirmek ve zenginleştirmek, toplumsal yapıyla bütünleştirmek yeteneğinde çoğu zaman tıkanıklıklar meydan gelmektedir. İşte sosyal çalışma tam da bu noktada etkinliğini sergileyerek, sosyal refah ve diğer sosyal hizmet alanlarının süreçlerine katılarak; bu tıkanıklıklara müdahalede bulunur, bireyin sağlıklı gelişimi, iyi olma hali, toplumla bütünleşme ve kapasitesi ölçüsünde etkili bir insan olmasına profesyonel yardım ve destek sağlar.

Pincus ve Minahan, 1973:9)’a göre ise sosyal çalışmanın amacı;

İnsanların problem çözme ve baş etme kapasitelerini geliştirmek,
İnsanlara, fırsatlar yaratmak ve onların gereksinimleri için varolan toplumsal kaynaklarla ilişkilendirmek, ulaşmalarını sağlamak,
Bu sistemlerin etkili ve insana yarar sağlayan şekilde çalışmasını ve gelişmesini sağlamak,
Sosyal politikanın geliştirilmesi, ilerletilmesi ve kapsamının tüm ihtiyaç gruplarına doğru genişletilmesi için katkılar yapmak’tır.
Sporin (1987:447); sosyal çalışmacıların mesleki bilgi ve becerileri yoluyla müracaatçı sistemlerine yönelik, bilgilendirme, danışmanlık, kriz yönetimi, kaynak yönetimi, eğitim, yardım sistemini programlama, plan, politika geliştirme, araştırma yapma, yasal düzenlemelere katkı verme, psiko-sosyal destek, sosyal yardım sağlama ve en önemlisi savunuculuk gibi çok geniş alana yayılan mesleki rolleri bulunduğunu vurgulamıştır.

Gelişme ve toplumsal değişme sürecinde, yaşanan ekonomik ve sosyal çalkantılar, çelişkiler ve eşitsizlikler birey ve aileyi baskı altına alarak stres yaratır ve çeşitli sorunlarla yüz yüze kalmasına yol açar. Modern dünyada her meslek ya da disiplin, bireye hizmet etmeye, onun varlığını anlamasına ve anlam vermesine yardımcı olmaya, bireyi daha mutlu ve etkili kılmaya yönelmiştir. Sosyal bilimler, bu ilkeleri çalışmalarının odağına oturtmuştur. Sosyal çalışma mesleği ise her zaman insanların sorunlarına çözüm getirmeyi, gereksinimlerini karşılamayı ve sıkıntılarını azaltmayı amaçlamıştır.

Her ülkedeki sosyal çalışma disiplini ve uygulamaları, o ülkede var olan sosyo-ekonomik, kültürel yapının bir parçası ve ürünüdür. İşte bu noktada, sosyal çalışma mesleğiyle ilgili incelememizin en can alıcı bölümüne geliyoruz.

Bir toplumun içinde doğan her meslek ve disiplin, o topluma özgü koşullar içinde doğar, gelişir (ya da gelişmez), biçimlenir (ya da eksik kalır). Nasıl ki her bireyin yaşamı, o bireyin cesaretine göre daralır ya da genişlerse; her mesleğin varlığı da o mesleğin akademisyenleri, mensuplarının cesaretine göre daralır ya da genişler. Yani herkes yapabileceğini yapar, verebileceğini verir ve karşılığında da alabileceğini alır. Bilim, boş lafları, temennileri ve iyi niyeti dikkate almaz. Neden-sonuç ilişkilerini, objektifliği ve nesnelliği temel alarak olaylar, olgular ve kavramları bu ilkeler temelinde bir potada değerlendirir, yorumlar, objektif dağılımı gerçekleştirir.

Tartışma Ve Sonuç

“Sosyal çalışma”, bireylerin yaşam görevlerini başarma, umutlarını ve değerlerini gerçekleştirme, streslerini azaltma ve dengeleme, yeteneklerini geliştirme, insani gelişimini engelleyen faktörleri keşfetme ve onlarla baş etmeyi öğrenme, iyi olma halini yakalama ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik çabaları organize etmeyi hedefleyen insani mesleklerin en değerlisidir.

İşte! Ülkemizde “sosyal çalışmanın” talihsizliği de tam olarak bu noktada başlamaktadır. Sosyal çalışmayı, sosyoloji, antroploji vb. diğer sosyal bilimlerden ayıran en temel ögenin “uygulamalar yapması” olduğunu daha önce de belirtmiştik. 1967’li yıllarda bu mesleğin önderliğini yapan hocalarımız zaman içerisinde uygulamaların direkt içinde olacakları, insan ve toplumla ilgili her türlü politika ve gelişmeyi etkileyecekleri yerde, kendilerini “sosyal hizmet” kabuğunun içine çekmeyi tercih etmişler ve “uzman” tanımlamasının tüm kilitleri açabilecek bir anahtar olacağını, bunun yeterli olduğunu öngörerek büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir. Dört yıllık lisans eğitimlerimiz sırasında insani dürüstlükleriyle, donanımlarıyla, etik değerleri ve yaklaşımlarıyla hepsi birer değer olan hocalarımız ülkemizdeki “sosyal çalışma” disiplininin misyonu ve vizyonunu taşıma ve sergileme konusunda üzülerek ve haddimizi aşmayı göze alarak belirtmek gerekir ki beklenen ve olmzası gereken gelişmeyi sağlayamamışlardır. Alanda hiçbir tecrübe edinmeden kavrulmadan, yanmadan, ateşte yürüyüşler yapmadan akademik yaşama yönelen ve daha sonrada teorik bilgisiyle bunları yapabilecekken yine geri durmayı, azgelişmiş toplumların karakteristik özelliği olan yüzeysel müdahalelerle yeterli gören akademik entelijansiya, toplumsal değişmenin çok uzağında kalmış ve bu işin önderliğini başkalarına kaptırmıştır. Bu durumu, aynı dönemde ülkemizde gelişme gösteren psikoloji, sosyoloji, felsefe vb. alanlarla sosyal çalışmayı karşılaştırdığımızda da görebilmemiz olanaklıdır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde halen sosyal sorunların yuvası İstanbul metropolünde sosyal sorunları çözme misyonu olan bir “sosyal hizmet “ bölümünün açılmamış olması, ihmalin vehametini daha da derinleştirmektedir.

Konuya kısaca tarihsel perspektiften bakacak olursak, 1990’lı yıllarda politik konjonktürün talihsizliğiyle uğraştığı kitle gibi sahipsiz olan bu alanın, genel müdürlüğüne aşırı güçlü bir biçimde getirilen Melih GÖÇKEK, atalet içerisinde bulunan bu mesleğin yüzlerce mensubunu aşağılamış, yok saymış ve değersizleştirmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bundan daha da önemlisi, uzun yıllar sürecek kurum içi bir kavganın da fitilini ateşlemiştir. Bu aksiyonlar sonucu, ülkedeki “sosyal çalışma” misyonunu arzu edilen yüksekliğe taşıyamayan akdemisyenlere karşı bir zafer kazanarak, çok bilgili olmayan ancak yüksek becerilerle donatılmış bir zat olarak ülkemiz politik arenasında tırmanmadık bir seviye ve almadık bir paye bırakmamıştır. Yönetim biliminde başarının değerlendirme kriterleri nelerdir? Etik değerlere bağlı kalmak, katılmalı yönetim göstermek, cesur davranarak kırıp dökmek ve sonuçlarından sorumlu olmamak mıdır? Yanlış yönetimler, bu güzel ülkeye hangi bedelleri ödetmişlerdir? Bütün bu sorular, yanıtlanması gereken sorular olarak karşımızda durmaktadır.

Uzun yıllardır, sosyal çalışma alanıyla ilgili televizyonlarda her türlü tartışma ve programda hep ilgili-ilgisiz diğer mesleklerden akademisyenleri, sosyal hizmet alanları hakkında konuşmalar ve yorumlar yaparken görmekteyiz. Bu onların suçu değildir. Karşısında sadece sözde, “sosyal çalışmayı” seven ve ilerletmeyi görev edindiğini söyleyen ve bu kadar bilgiyi, donanımı kendinden saklı tutan, halkla paylaşamayan bir grup akademisyeni bulan medya, kim daha girişken ve talepkar ise onu bulmakta ve kullanmaktadır.

İşin bir diğer yürek kakan tarafını da sosyal çalışma mesleğini doğduğu “birleşik krallıklar” ülkesinden örnekler vererek sergilemek olanaklıdır. Ülkemizle neredeyse aynı nüfusa (70 milyon) sahip olan İngiltere’deki üniversitelerde tam 100’den fazla “sosyal çalışma” bölümü bulunmaktadır. Her yıl beş binden fazla meslek elemanı mezun olmakta ve alanda 100 binden fazla sosyal çalışmacı etkin, yaygın ve etkili bir biçimde devletin tüm sosyal hizmet alanlarında, (sosyal refah, sağlık, eğitim, belediyelerin faaliyetleri, adalet, rehabilitasyon hizmetleri, konut, sosyal güvenlik, eğlence ve boş zaman etkinlikleri gibi) “social worker” olarak mesleki uygulamalar gerçekleştirmektedirler. Uygulamalı olduğu için bir o kadar da zor olduğu mezun olup alana ateşler içerisine atıldıktan sonra anlaşılan bu mesleğin mensupları; daha bilgili, daha donanımlı ve etkili olabilmek amacıyla % 70’lere varan oranda yüksek lisans eğitimlerine yönelmektedirler. Diğer bir önemli nokta olarak da gerekirse madara olma pahasına alanın içine sürekli salvolar yapan akademisyenler, süpervizörler ve uygulayıcı sosyal çalışmacılar, sistemi sürekli dinamik tutmakta, karşılıklı etkileşimler yoluyla, zaman içerisinde ortaya çıkan sorunlara anında ve gereken etkililikte müdahaleler (effectiveness of intervention) gerçekleştirebilmektedir. Bütüncül sosyal çalışma uygulamalarının bilgi temelinin bir numaralı karinesi, (fields of practice) “alan uygulamalarından elde edilen” bilgilerdir.

Örneğin tıp biliminde cerrahlarda birçok uygulamalı eğitim sürecinden, hatalardan, eksikliklere yönelik bilgilerinden kendilerine bir şeyler katarak operatör haline gelebilmişlerdir. Sürekli çok iyi cerrah olduğunu söyleyerek ömrünü tüketen ve fakat ömründe hiç ameliyat yapmamış cerrahların durumunun kimlere benzediğini söylemeye dilim varmıyor doğrusu. Neden ülkemizde, 21 yüzyılın ilk çeyreğinde bile halen birkaç sosyal çalışma bölümü ve sadece 1000-1500 sosyal çalışmacı var? Bu güdük yapının vebali, sorumluluğu kime aittir? Ve bunlardan da önemlisi yılların birikmiş eksikliklerini telafi etmek için özellikle politika yapıcılarının kaç tane daha sosyal çalışma bölümü açması, konuyla ilgili neler yapması gerekir?

Diğer bir problem, alanda sürekli bir kısır tartışmanın konusunu oluşturan “sosyal hizmet uzmanı” tanımlaması diğer meslek gruplarının tepkisini çekmesi ve özellikle kurumsal ortamlarda yüklü misyonları yerine getirmekte zorlanan az sayıdaki meslek elemanının sürekli baskılar altında kalmasıdır. İnsanın fonksiyonelliğin odaklanan böyle bir mesleğin mensupları kurumsal ortamda etkili iletişim kurmayı bir mesleki beceri olarak geliştirmeli ve sadece “uzman” tanımlamasıyla değil içeriğiyle de bunu çalışma arkadaşlarına göstermelidir. Sosyal çalışma biliminin teorik çerçevesinin emrettiği gibi, sosyal çalışmanın bu misyonu uygulamada başarılmalıdır. Kavram kargaşasını sona erdirmek açısından, “sosyal hizmet uzmanı” modern zaman hastalığı ‘büyüklenmeci’ benlik saplantısı yaratıp diğerlerinin tepkisini çektiği, sosyal hizmetçi vb. alaycı söylemlere yol açtığı için ve “sosyal çalışmacı” tanımlamasının ise her ne kadar doğru olsa da Türkçe’miz açısından fonksiyonel bir tanımlama içermediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Oysa şu kavramsallaştırma ve tanımlama ile sorunun çözümüne yönelik açılımlar yapmak olanaklı görünmektedir. Şöyle ki, çocuk refahı alanında çalışan meslek elemanlarına “çocuk koruma uzmanı”, ekonomik yardım alanında çalışanlara “sosyal yardım uzmanı”, yaşlılık alanında çalışanlara “yaşlı refahı uzmanı” demek hem tanımlama hem de içerik açısından betimlemeye yönelik gereksinmeyle örtüşmektedir.

Bilim, çözüm önerir, açılımlar sunar ve bilimsel yöntemin ışığında aksiyonlar yapar. A.B.D.’de 2007 yılında, sosyal çalışma alanında sadece bilimsel araştırmalar için ayrılan finansmanın 15 milyon dolar olduğunu ifade etmek bile konunun ne kadar ciddiyetle ele alınabileceğinin sergilenmesi bakımından önem göstermektedir.

Sonuç olarak şunu vurgulamak gerekir ki; Alice Miller’in dediği gibi, “yardım etmek için ortaya çıkanlar, kendi korkularını çözmeyi öğrenmedikçe yardım isteyenlerin korkularını güçlendirirler. Ülkemizde de son elli yıldaki toplumsal gerçeklikte tam olarak da budur.

Sosyal çalışma, eklektik bilgi temeline dayalı, süpervizyon altında yürütülen, mesleki bilgi, beceri ve etik değerler konusunda bilgili meslek elemanları tarafından sürdürülen ve profesyonel yardım teması içeren bir disiplin ve uygulama alanıdır. Bu yönüyle insani sorunları çözmeye soyunmuş ve etik ilkeleri haykıran sosyal çalışmanın kendisi, politikadır. İnsanın yaşam standardını yükseltmek, iyi olma halini desteklemek ve sosyal adaleti, fırsat eşitliğini sağlamak iddiasını, üstelik “etik değerlere” sıkı sıkıya bağlı kalarak yapmayı hedefler. Ve bunları o ezilmiş, dışlanmış, engellenmiş insanlarla iç içe, yan yana, ev ziyaretlerinde onların evlerine ve evsizliklerine konuk olarak, zavallı ve kimsesiz yaşamlarına dokunarak çoğu zamanda bütün bu olanaksızlıklara karşı mucizeler yaratarak yerine getirir sosyal çalışmacı. Hangi ideoloji bu vizyondan daha üstün ve kabul edilebilir olabilir? Son elli yılın politikacıları ise bu misyonu, lüks koridorlarda, altın kulelerde ve sırça köşklerindeki konuşmalar yaparak yerine getirdiklerini sandılar ancak. Nasıl ki ülkemizde 70 bin doktor yetiştirdiğimiz 21. yüzyılda ancak sağlık hizmetlerinin kalitesinden bahsedebiliyorsak, aynı sayıda sosyal çalışmacı yetiştirdiğimizde ancak “sosyal sorunların çözümünden” söz edebiliriz.

Buğra (2009: 19-20)’ya göre,

“Türk kapitalizminin yaşadığı en derin kriz olan 2001 ekonomi krizinin hemen ardında tek başına iktidar elde eden AKP döneminde, sosyal politikanın Cumhuriyet tarihi içinde hiç olmadığı kadar Batı kapitalizmine eklemlendiğini ve Batı toplumlarındaki anlamıyla gündeme geldiğini, geniş halk kesimlerini de kapsayan önlemler üzerinde tartışıldığını gözlemliyoruz. Bu bağlamda ‘sosyal hak’ kavramının kullanılmaya başlandığı görülmekte olup bu dönüşümün gerisindeki temel unsurun, Türk kapitalizminin evrimi içinde ortaya çıkan sosyal sorunlar ve artık bu sorunlarla geleneksel yöntemler aracılığıyla baş edilemeyeceğinin anlaşılması olduğu görülmektedir. İlk uygulamalardan biri, ders kitaplarının parasız olarak dağıtılmasıydı. Bu önemli bir girişimdi. Çünkü devlet, 2001 yılında vatandaşlarına zorunlu kıldığı ilköğretim 8. sınıf tamamlama koşullarını hazırlamak üzere sorumluluk üstlendiğini kabul ediyordu. Bunu, Dünya Bankası projesi olarak yürürlüğe giren ‘şartlı nakit transferi’ izledi. Bu önemli sosyal politika uygulamasında yoksul ailelere, okul çağındaki çocuk çocuklarını eğitime yönlendirmede, küçük yaştakilere düzenli sağlık kontrolü ve aşılattırma karşılığı düzenli nakit yardımı yapılıyordu. TESEV(2006) rakamlarında, bu uygulamadan yararlananların payı oranı nüfusun % 3’ü, Güneydoğu’da % 14’lere çıkmaktaydı. Diğer taraftan 20.05.2006 tarih ve 26173 sayılı RG’de yayımlanan, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile 18 yaş altı çocukların sağlık hizmetlerinden yararlanmasını koşulsuz devlet güvencesi altına alıyor ve Türkiye’ye epeyce yabancı bir anlayışın gündeme geldiğine işaret ediyordu”.

Diğer taraftan SHÇEK tarafından verilen sosyal yardım Ayni-nakdi yardım uygulamaları kapsamında 2000’li yıllarda sadece 2.500 kişiye 50 TL aylık katkı sağlanırken, 2008 yılında 30.909 kişiye aylık 203 TL nakdi yardım sağlanmıştır. Kadına yönelik şiddetin engellenmesi açısından 2003 yılında 8 olan kadın konukevi sayısı 2008 yılında 26’ya ve toplam kapasite ise 170’den 573’e ulaştırılmıştır. Diğer taraftan 2000’li yıllarda hiç uygulaması olmayan bakıma muhtaç özürlülere yardım uygulamasına 2006 yılından sonra hız kazandırılmış ve 2008 yılı itibariyle 120.000 bakıma muhtaç özürlü ailesine aylık 500 TL’ye yakın aylık gelir sağlanmıştır (SHÇEK, 2008 Yılı Değerlendirme Raporu). Esasında sosyal demokrat bir hüviyete sahip olan ve doku uyuşması bulunan sosyal hizmetler ve sosyal çalışma bu gelişmeleri neden daha önceki dönemlerde gerçekleştiremedi? İnsani yardımın, insanca müdahalelerin sağı-solu ve kafatasçı ideolojisi olmaz. İnsana yardımın kendisi, en yüce ve takdire değer bir aksiyondur. Politik ve ideolojik değerlendirmeler ayrı bir bağlamda tartışılabilir ve değerlendirilebilir.

Sosyal çalışma disiplininin modern dünyadaki en önemli meydan okuması olan “savunuculuk”, yoksun ve yoksul grupların yararına olacak şekilde insan yaşamını, iyilik halini geliştirmek ve ilerletmektir (Brager, 1968). Tüm sosyal sorunların çözümünün adresi, sosyal çalışma mesleğinin etkin olduğu sosyal hizmet alanlarıdır. Bu misyon, ülkemizin son 50 yılında olduğu gibi toplumsal zenginliğin politika eliyle bir grup seçkine akıtılmasıyla değil, adil ve eşit şekilde bölüşülerek, insanlar insanlıktan çıkartılmadan hakkettikleri olanakların yaratılması yoluyla ancak gerçekleştirilebilir. Hırsızlık, gasp, çocuk suçluluğu, çocuk ihmali, çocuk istismarı, madde kötüye kullanımı, eğitimsizlik, terör, yetersiz sağlık hizmetleri, çocuk sayısının fazlalığı gibi geniş yelpazedeki sosyal sorunların hepsi “sosyal çalışma” mesleğini önceleyen, önemseyen ve gerektiği değeri vererek, etkinleştiren politikalarla kısa bir dönemde çözülebilir hale gelecektir.

Kaynakça

Acar, B. Yüksel ve Acar H. (2002). Sistem Kuramı- Ekolojik Sistem Kuramı ve Sosyal Hizmet: Temel Kavramlar ve Farklılıklar. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, H.Ü. SHYO Yayını, Cilt:13, Sayı 1, 2002:29-35.

Adams, R. (2003). Social Work And Empowerment. Third Edition, BASW, Practical Social Work.

Aile ve Çocuk Özel ihtisas Komisyonu Raporu (2001). DPT, Ankara.

Aile Kurultayı (1994). Değişim Sürecinde Aile; Toplumsal Katılım ve Demokratik Değerler. 6-18 Kasım, Aile Araştırma Kurumu Yayını.

Altıntaş, B. (2003). Mendile, Simite, Boyaya, Çöpe… Ankara Sokaklarında Çalışan Çocuklar. İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.

Arıkan, Ç. (2005). Türkiye’de Aile Politikası Uygulamalarına İlişkin Genel Değerlendirme. Aile danışmanlığı el kitabı içinde (117-123). Ankara, SHÇEK Genel Müdürlüğü ve H.Ü. Aile Hizmetleri Araştırma Uygulama Merkezi (AHUM) Orta Yayını.

Ashman, Kirst K. ve Hull, G. H (1999). Understanding Generalist Practice. Chicago: Nelson Hall Publisher,

Barker, R. L. (2003). The Social Work Dictionary. Silver Spring, Md: NASW Press.

Buğra, A., Keyder, Ç. (Derleyenler). (2006). Sosyal Poitika Yazıları. İletişim Yayınları, Yayın No: 9.

Buğra, Ayşe (2009). Kapitalizm Yoksulluk ve Türkiye’de sosyal Politika. İletişim Yayınları, 3. Baskı, İstanbul.

Cankurtaran Öntaş, Ö. (1999). Sosyal Hizmet Mesleğinde Sosyal Destek Kavramı. Yaşam Boyu Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Sema KUT’a Armağan içinde 146-151. H.Ü. SHYO, Ankara

Cash, S. J. (2001). Risk Assestment in Child Welfare: The Art And Science. Children And Youth Services Review, 23 (11):811.

Child Wel-Being, Chıld Powerty And Chıld Polıcy In Modern Nations (2001). Edited By Koen Vleminckx and Timothy M. Smeeding. The Policy Press.

Cılga, İ. (2001). Ekonomik Kriz ve Aile. I. Ulusal Aile Hizmetleri Sempozyumu. 2000’li Yıllarda Aile Hizmetleri. Edt. Aliye M. Aktaş, Çiğdem Arıkan, Veli Duyan, Sunay İl, Ümit Onat, Erden Ünlü. Aile Araştırma Kurumu Yayını. Bilim Serisi:117, Ankara.

Cılga, İ. (2004). Bilim ve Meslek Olarak Türkiye’de Sosyal Hizmet. Ankara, H.Ü SHYO Yayını.

Çengelci, E. (1998). Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Ankara.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (1997). T.C. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Yayını, Ankara.

Çocuk Koruma Kanunu. 5395 Sayılı Kanun. 03.07.2005.

DDK (Devlet Denetleme Kurulu) (2003). Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Çalışmalarına İlişkin Rapor., Ankara.

Department of Health (2000). Framework for the Assesment of Children in Need and Their Families.. London:Department of Health.

Dumanlı, R. (1996). Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutu. DPT Uzmanlık Tezi, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara.

Dumon, W. (1991). Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Aile Politikaları. W. Dumon (Der.), T. C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları No. 69, Ankara.

Duyan, V. (2003a). Aileye Yönelik Planlı Müdahale Sürecinin Aşamaları. Toplum ve Sosyal Hizmet. Volume 14, Ankara,

Duyan, V. (2003b). Sosyal Hizmetin İşlev ve Rolleri. Toplum ve Sosyal Hizmet, Ankara: H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını. 14(2):1-22.

Fraser, W. M. (1997). Risk and Resilience in Childhood an Ecological Perspective. Nasw Press, Washington.

Fraser, Mark W., Jeffrey M. Jenson (Edit.). (2006). Socıal Polıcy for Children ve Families: A Risk And Resilience Perspective., Sage Publications, California.

Gıddens, A. (1990). Sociology. Polity Press, Cambridge.

Göç Çocukları Raporu (1996). Doç. Dr. Ahmet Bilgili. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi.

Holland, S. (2004). Child And Family Assesstment in Social Work Practice. Sage Publicatons Ltd.

İkizoğlu, M. (2000). Yoksulluk ve Sosyal Yardım İlişkisi. Mamak İlçesinde Ampirik Bir Araştırma, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara.

İl, S. (2001). Aile Yaşamı ve Gereksinimler. V. Duyan ve A. Mavili Aktaş (Ed.). Prof. Dr. Nihal Turan’a Armağan. Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları içinde (139-145). Ankara: H.Ü. SHYO Yayını.

Koray, M. (2000). Sosyal Politika. Ezgi Kitabevi, Bursa.

Kut, S. (1988). Sosyal Hizmet Mesleği: Nitelikleri Temel Unsurları Müdahale Yöntemleri.

Payne, M. (1992). Modern Social Work Theory: A Critical Introduction. London.

Payne, M. (1997) Modern Social Work Theor”. Ed. Jo Campling, Macmillan Pres, London.

Pıncus, A ve Minahan A. (1973). Social Work Practice: Model and Method. Illionis:Peacock Press.

Polat O. (2000). Çocuk İstismarı. Adli Tip Der. Yayınevi. Yayın No: 290, İstanbul.

SHÇEK Çocuk Koruma Sisteminin Değerlendirilmesi, Nihai Rapor (2006). Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAM), Ankara.

SHÇEK Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Faaliyet Raporu.

SHÇEK Genel Müdürlüğü, İnternet Portalı.

Sorias, O. (1987). Sosyal Desteklerin Ruhsal Sağlığı Koruyucu Etkisinin Depresyonlu ve Sağlıklı Karşılaştırmalerde Araştırılması. 23. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi, İstanbul.

TÜİK (2008). Türkiye İstatistik Kurumu, İnternet Portalı.

Türkiye’de Çocuğun Durumu (1989). DPT Yayını, Ankara.

U.K. Department of Health, 2008. İnternet Portalı.

Uluğtekin, S. (2001). Yirminci Yüzyılda Türkiye’nin Çocukları: Sorunlar ve Beklentiler. Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları: Prof. Dr. Nihal Turan’a Armağan. H.Ü. SHYO Yayın. No:8, S. 7-19, Ankara.

Bir yanıt yazın

Quick Navigation
×
×

Cart

Buy for 150,00  more and get free shipping